20 Kasım 2009 Cuma

PRENSİN HATASI


Ülkenin birinde bir kral yaşarmış. Bu kralın tek bir çocuğu varmış. Kralın ölünce tahtına oturacak biricik oğlundan başka kimsesi yokmuş. Kral oğlunu çok sever, ona bir şey olacak diye çok korkarmış. Prensi yüz asker korurmuş. Prens sıkılmaması için askerler bir yerlere saklanıp onu uzaktan gözetlerlermiş. Bir koruma ise yanından hiç ayrılmazmış. En ufak bir şey olsa hemen prensi korurmuş. Sivrisinekler o korumadan çok çekerlermiş. Prensin yanına bile yaklaşamazlarmış. Prens babasının ve saraydakilerin aşırı ilgisinden dolayı çok şımarmış. Babasından hiç olmadık şeyler istermiş. Babası istediklerinin hepsini yerine getirmeye çalışırmış. Sarayın mutfağında prens için her gün kırk çeşit yemek pişirilirmiş. Prens en çok hamur işleri ve kızartmaları severmiş. Sürekli börek, çörek, kızartma, çikolatalı pasta yediği için de oldukça kiloluymuş. Hele şekere bayılırmış. Odasında kocaman cam bir fıçının içi rengarenk şekerlerle doluymuş. Sürekli o şekerlerden yermiş. Prens için her akşam yemeğinden sonra doğum günü partisi yapılırmış. Partiye katılan saray halkı “İyi ki doğdun sevgili prensimiz” diye şarkı söylermiş. Prens de oturduğu yerden kasım kasım kasılırmış. Sıcak bir yaz günü öğle yemeğini tıka basa yiyen prens masadan kalkarken bayılmış. Koruması onu kucakladığı gibi sarayın doktoruna götürmüş. Kral oğlu hastalanınca telaşlanmış, çok üzülmüş. Doktor prensi muayene etmiş. Sonra üzülerek ve korka korka kötü haberi vermiş. -Üzgünüm kralım. Prensin durumu ciddi, ama ümitsiz değil. Bazı damarlarında tıkanıklık var. İyi bir tedavi uygularsak iyileşebilir. Aksi halde hastalığı ilerler, sonuçları kötü olur. Kral üzüntüden koltuğun üzerine yığılmış. -Ne gerekiyorsa yapın, tedaviye hemen başlayın, demiş. Prensi götürüp kendi odasına yatırmışlar. Doktor ona durumu anlatmış. -Sevgili prensim. Bugün dinlenin ama sürekli yatmanızı gerektirecek bir hastalığınız yok. Hemen tedaviye başlıyoruz. Sabah akşam içmeniz gereken şurubunuz, bir de yutmanız gereken hapınız var. Prens yüzünü ekşitmiş. -Öööğ, demiş. Ben ilaç içmekten nefret ederim. Doktor: -Mecburen içeceksiniz, demiş. Yoksa hastalığınız ilerler. Bir de tedavi süresince asla ekmek, börek, pasta ve şekerli şeyler yememelisiniz. Prens sinirlenmiş. -Anladım sen beni açlıktan öldürmek istiyorsun, demiş. Doktor: -Olur mu öyle şey prensim, demiş. Ben sadece iyileşmenizi istiyorum. Hem niye açlıktan ölesiniz ki! Sebze yemeklerinden istediğiniz kadar yiyebilirsiniz. Prens: -Ben sebze yemeklerinden nefret ederim, demiş. Aç kalırım ondan daha iyi. Prens doktoru babasına şikayet etmiş. Babası hastalığın ciddiyetini bildiği için oğluna haksız olduğunu söylemiş. Kral: -Üzgünüm oğlum, demiş. Sana bir şey olmasını istemiyorum. O yüzden doktorun tedavisine uymak zorundayız. Aşçıya söyledim. Bundan sonra senin için her gün kırk çeşit sebze yemeği yapılacak. Prens ağlamış, yalvarmış ama babasını ikna edememiş. Ertesi sabah kahvaltıda prense bir parça kepekli ekmekle zeytin ve peynir vermişler. Prens annesine yalvarmış: -Anneciğim ne olur börek istiyorum, tamam on çeşit olmazsa bir çeşit olsun razıyım. Reçel istiyorum. Yirmi çeşit olmazsa üç çeşit olsun bari. Bal istiyorum, yağ istiyorum, salam istiyorum, sosis istiyorum. Ben bu kahvaltıyla doymam. Prens annesini de . ikna edememiş. Annesi: -Senin iyiliğin için dikkat etmemiz gerekiyor yavrum, demiş. Sofrada oturan anneannesi: -Yazık çocuğa ya... O kadar da olmaz ki. İyileştirelim derken açlıktan öldüreceksiniz, demiş. Kral: -Hayır iyileşene kadar asla istediklerinden yemeyecek, diyerek kesin konuşmuş. Prensin canı sıkılmış ve hiçbir şey yemeden odasına gidip yatmış. Öğle yemeğinde de açlıktan kıvrandığı halde sebze yemeklerinden yemeden odasına dönüp yatmış. Prens sevdiği yemekleri yasaklayan doktora sanki hasta olmasının sebebi oymuş gibi düşman olmuş. Kovduracağım onu saraydan diye kafasına koymuş. Bu arada ilacını vermek için gelen doktora her türlü terbiyesizliği yapıyormuş. Akşam yemeği zamanı geldiğinde artık açlığına dayanamaz olmuş. Sebze yemekleri bile gözünde tüter olmuş. Artık sebze mebze demeyip yiyeceğim diye karar vermiş. O sırada odaya anneannesi girmiş prensin korumasına odadan çıkmasını söylemiş. Sonra elindeki süslü çantanın içinden kocaman bir ekmek çıkarmış. Ekmeğin içine de prensin sevdiği yiyeceklerden doldurmuş. Prens çok sevinmiş. Ekmeği ve içindekileri çabucak yemiş. Boynuna sarılıp teşekkür etmiş anneannesine. Anneannesi: -Yeter ki sen üzülme yavrum, demiş. Ben sana her öğünde sevdiğin yiyeceklerden getiririm. Sakın sana yiyecek getirdiğimi ağzından kaçırma. Prens: -Hiç ağzımdan kaçırır mıyım, sen merak etme anneanne, demiş. Anneannesi her öğünde gizli gizli yemek getirmeye devam etmiş. Prens sebze yemediği belli olmasın diye yemek zamanı sofraya gitmiyormuş. Yemekleri odasına istiyormuş. “Hastayım, odamda yiyeceğim” diyormuş. Odasına gelen yemekleri de anneannesiyle çöpe gönderiyormuş. Prensin sağlık durumunun iyiye gitmediğini gören doktor şaşırıyormuş. Bu arada prens bir daha bayılmış. Fırsattan istifade hemen doktoru babasına şikayet etmiş: -Bak baba, bu iyi bir doktor değil işte. Beni . iyileştiremiyor. Verdiği ilaçları yutuyorum. Sabah akşam sebze yemekten neredeyse saçlarım yeşillenecek. Ben başka bir doktor istiyorum. Oğlunu haklı gören kral, doktorun işine son vermiş. Yerine başka bir ülkeden ünlü bir doktor davet etmiş. Yeni gelen doktor da diğer doktor gibi onun aynı yiyecekleri yemesini yasaklamış. Prens bu doktora da kızmış. O hem istediği yiyecekleri yiyebilmeyi, hem de iyileşebilmeyi istiyormuş. Bu arada anneannesi yemekleri getirmeye devam ediyormuş. Doktor sebzeyle beslenen prensin bir gram bile kilo vermemesine hayret ediyormuş. Prens bu arada yataktan hiç çıkmadan yatıyormuş. Doktor: -Prensim, bu kadar yatmayın, demiş. Vücudunuz hareketsiz kalıyor. Bakın çok az yediğiniz halde zayıflayamıyorsunuz. Biraz hareket edin, kalkın dolaşın. Fakat prens doktoru hiç dinlemiyormuş. Yattığı yerden anneannesinin getirdiği yemekleri, çikolataları, şekerleri yiyormuş. Doktor prensin gizli gizli yemek yediğinden şüphelenmiş. Kral bütün görevlileri sorguya çekmiş fakat hiç kimse prense yiyecek verdiğini kabul etmemiş. Kral prense sormuş prens ise gizli gizli yasak yiyecekler yediğini kabul etmemiş. Prens: -Bu doktor hiçbir şey bilmiyor baba, demiş. Bilgisizliğini örtmek için, cahilliğinin suçunu bana atmaya çalışıyor. Bana başka bir doktor getir. Kral bu doktoru da göndermiş başka bir doktor getirmiş. Yeni gelen doktor da diğer iki doktor gibi aynı yiyecekleri yasaklamış. Prens doktora bağırmış: -Sen iyi bir doktor . değilsin. İyi bir doktor olsan yasaklar olmadan da beni iyileştirirsin. Ben sevdiğim yiyecekleri yiyerek iyileşmek istiyorum. Doktor: -Böyle bir şey mümkün değil, demiş. Bu istediğinizi dünyanın hiçbir doktoru yapamaz. Doktorlar sihirbaz değildir. Sen hamur doldurduğun kavanozdan altın çıkarmamı istiyorsun. Bu mümkün değil, yapamam. Prens: -Git seni istemiyorum, demiş. Doktor gidecekmiş ama kralın ricası üzerine kalmış. Bu doktor da onun gizli gizli yemek yediğinden şüphelenmiş. Kraldan prensin odasına giren çıkanları sıkı bir takibe almasını istemiş. Ama anneanneyi yakalayamadan prens felç geçirmiş, bacaklarını ve kollarını hareket ettiremez olmuş. Prens o zaman yaptığı hatayı anlamış. Doktora yalvarmış: -Ne olur beni iyileştir. Yürümek . ve koşmak istiyorum. Söz veriyorum artık anneannemin getirdiği yemekleri yemeyeceğim. Siz ne ye derseniz onu yiyeceğim. İlaçlarımı da sizi üzmeden içeceğim. Prens doktorların onun iyiliği için uğraştığını anlamış ama iş işten geçmiş. Anneannesi de yaptıklarına çok pişman olmuş. Torununa iyilik yapayım derken en büyük kötülüğü yapmış. Çok üzülmüş, çok ağlamış. Doktor, prensi iyileştirmek için çok uğraşmış. Prens bir daha doktorun sözünden çıkmamış. Bir gün yeniden yürümüş ama aradan yıllar geçmiş. Çocukken yattığı yataktan kalktığında genç bir delikanlı olmuş. Hastalık şımarık prensi olgunlaştırmış, akıllı bir genç yapmış. Yatağa mahkum olduğu zamanları okuyarak geçirmiş. Bilgili iyi bir insan olmuş. Her zaman . doktorlara saygı duymuş, değer vermiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder